YÜZLEŞME

 -sen de duydun mu?

 -Neyi?

 -Birileri sokaktan geçerken bizim cama seslendi.

-Hadi canım, sende..

 -Seslendi, dedi ki 'ey insanlar!'

 -Bize olduğu ne malum. Bırak kapat o camı. Her yere soğuk doldu.

 -Bizeydi çünkü ey insanlar dedi, ben de varım diye hissettim. Hatta çoğul konuştu. Bütün sokağa seslendi.
-Gir içeri Saadettin. Ben duymadım öyle şeyler. Hem bak sokak bomboş, gece.

 -Olur mu öyle şey abi. Boş diye yok mu sayılır duyduğun sesler. Geceleri insanlar bağırmaz mı? İnsanlar ses eder ve ses beklemez mi? Sen hiç birinin şu kapıdan, bir yerden seni bulmasını isteyerek beklemedin mi?

 -Biraz bekledim sonra geçti Saadettin. Sadece yürüyüp geçti herkes. Kafanın içindeki seslere camdan cevap verme. Git yüzleş.  

 Saadettin, tek göz odadaki duvara çivilerle tutturulmuş askılıktan montunu sırtına geçirdi. Halının ve kapının arasında parke zeminde duran ayakkabılarını düzeltti. Eğilmeden ayaklarına geçirip kapıyı çarptı. Bağcıklarını hiç çözmediği ayaklarına alışmış ayakkabılarına baktı.

 “hadi bakalım. Kimmiş, bulup getireceğim. İnsan deyip uyandırmaya yeltenen kimmiş?"

 Merdivenlerden iki kat indi. Dizlerini tuttu. Yaşı buna erkendi. Duraksamaya merdivenlerden inerken de çıkarken de zorlanmaya gençti.  

 Sokakta sağa sola bakmaktan boynu ağrımıştı. Tahir haklıydı belki. Bir ses duymuştu ama nereden bulacaktı. Koşmaya başladı. Rastgele sokaklara dalmaya başladı. Kafasını bir ateş basıyordu. Üzerindekiler fazla geliyordu. Önce paltosunu bıraktı bir çöplüğün kenarına. Dönüp alırdı nasılsa. Koştu koştu saatini bıraktı. Gömleğinin düğmeleri çözüldü. Pantolonundan kurtuldu. Don atlet koşuyordu. Nefesi daralıyordu, ciğerleri ona yetmiyordu. Başı dönerken gitgide yavaşladı.

Yavaşladı, yavaşladı ve olduğu yere yığıldı. Üstünü örten sokak lambası ışığı, yatağı bozuk asfaltlı bir yoldu. O hiçbirini anlamadı. Sadece gözlerini yukarı dikmiş dünyanın artık durmasını bekliyordu.

 Yüzünde küçük parmaklar hissetti. Yumuşak ve küçük boğumları olan ele baktı. Terli alnına küçük bir baş eğildi. Öptü. O zaman o küçük elin sahibinin kalbinden yayılan sıcaklığı hissetti. Gece orada üşümeden yaşayabilirdi artık.

 Küçük ellerini küçük dizlerine koyup kalkan çocuk, onun üzerine bir battaniye örttü. Kafasını zorlanarak kaldırıp bir yastık yerleştirdi. Yorgun adamın sırtının altında kalan asfaltı bir çarşaf gibi çekmeye başladı. O, yolu kaldırdıkça Saadettin'in sırtının altındaki zemin yumuşadı. Dünyanın en rahat yatağı olabilirdi. Gözleri kapanıyordu. Hayal meyal hatırladığı bir ses duydu.

   -Saadettin, gel oğlum. Bırak o yabancıyı.

 çocuk koşarak kendine uzatılan eli tuttu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar