İlgisiz Mercilere Mazeret Bildirimi


Esen rüzgarda Göreme’nin bir tepesinde kollarımı açtım. Yakıcı güneşin öfkesini biraz olsun alıyordu. Zaman bazı günler farklı yerlerde geçiyordu. Çok da güzel oluyordu. İçimi farklı şehirlerde farklı insanların gözlerine bakarak anlamaya çalışıyordum. Belki biraz olsun karşısında durduğum aynaların pusları silinirdi. Berraklaşırdı. Oysa kendimle karşı karşıya kalmaya hazır bile değildim.

Kafamdaki tıpaları bulmaya çalışıyorum. Biraz olsun akıp kendimi anlamalıydım. Oysa öyle bir an oluyor ki “kendimi kaybetmeye hiç bu kadar yakın hissetmemiştim” diyorum. İtirazım yok. Yok yani. Söylenecek her yerli yerinde söz bitmiş hissediyorum. Bana düşmez hissediyorum. Bir itirazlık gücüm kalmadı. Nefes alıp veriyorum. Yoruluyorum. Her adımdan, her bakıştan, her sorudan, cevap bekleyen çocuktan, annemden, babamdan.

Cevap bulmak istediğimi sanırdım. Yok o değilmiş. Cevaplar bende saklı. Kendimi bilsem belki ama o had bana daha gelmedi. Bir de cevabı bilsem kaldırabilir miyim onu da bilmiyorum. Daktilo demeye başladılar ben de kabul ettim. Sör demişti. Çok sevdim Daktilo’yu. Artık ağır geliyor artık yavaşladım, eskidim, düşünüyorum deli gibi düşünüyorum ama eski keskinliğimden eser kalmadı. Bu isim bana fazla kalıyor. Belki de ben sessizliğimi önce kendimi kabul etmeliyim.

Çıldırıyorum, kafama güm güm vuruyorlar. İçime de güm güm vuruyorlar. Saygı duymak, samimiyet, sevmek de güme gidiyor.

Soğuyorum. Herkes birbirinin ardında nefret ediyor. Kimse sesini duymayan insanların ardından kötü laflar ediyor. Onlardan gerçekten nefret ediyor. Genelliyor. Asıyor kesiyor. Çık karşılarına. Kimse onlar çık karşılarına, gözlerine baka baka yakalarına yapışarak söyle. Yok yapamıyor kimse. Daha ben kendi kendimin karşısına çıkamıyorum. Bir de sizlere oturduğum yerden laf ediyorum ama siz de hak ediyorsunuz. Ne yapayım çilden çıkıyorum. Tepem atıyor. Gerçek insan içinin bir türlü alamadığı bir şey. Gerçek karın ağrısı yapıyor yalan uyku.

Gerçek alenen ortaya dökülmeli mi? Onları ardına saklayan derinlikte yazılar yazamadım. Bir perde lazımdı. Paravan öyküler, hikayeler, karşılaşmalara yedirmek çok güzel olurdu. Mazeretim var, itirazım yok. Haklı bulsam bir kerecik kendimi, itiraz ederdim. Yazı yazmak itiraz bunun da farkındayım ama yazdımsa mazeret yazdım. İlgili merciye değil kendime yazdım Allah affetsin.

Koşmak istemeyip de durduğumda insanlar görüyorum. Yaşadıkları hayatları yazabilseydim ne güzel hikayeler çıkardı. Bazen bir sahne yaşanıyor aklım gidiyor. Şiir gibi anlar aklımda parlıyor ve kâğıda geçmeden sönüp gidiyorlar. Defterleri bir türlü çantaya atamadım. Tembelim ben ya. Bas baya oturduğum yerden hep sızlanan çocuktan beterim. Bu yüzden itirazım yok işte.

Sonra işimi yapmayı seveceğimi sanırdım. Yok. Kıskacın arasında bir şeyler kazanma telaşı çok derinden düştü. Parasız yaşanmayan bu dünya incitiyor. İlle çalışıp didineceğiz bir köşede ama bu meslek kalbimi çarptırmıyor. Arada belki sonra geçiyor.  Biri söylesin sevdiğinden bıkar mı insan, bıktı diye sevmedi mi sayılır?


30.07.18


Yorumlar

Popüler Yayınlar