DÖNÜŞ NOKTASI
“Her halde beklemiyordur. Yok canım kim bekler o kadar? Yürü
ayaklarım sen yürü. Bu kafa bende oldukça sana yorgunluklar sana şart.”
“Kendi kendine hala konuşuyorsun demek?”
Ayşegül hızla attığı adımları bir anda durdurdu. Sesin geldiği
yöne kafasını çevirince onun gözleriyle karşı karşıya kaldı.
“Burada beklediğini bilmiyordum”
“Artık gelmeyeceğini düşünüp geriye dönmüştüm ki tam
vaktinde geldin”
Paltosunun cebine ellerini koyan Cihan gülümsüyordu.
“İçeri mi geçsek, buraya kadar geldik. Değsin değil mi?”
“Aa benim için geldiğini söylemek bu kadar zor mu?”
Ayşegül gülen yüzünü başını hafif eğerek saçlarıyla kapattı.
“Geç geç içeri geç. Sana da laf vermeye gelmiyor.”
“Hoş geldiniz! Buyurun şu masaya geçin.”
“Sağol abi, biz iki sahlep alalım. Başka bir şey ister misin
Ayşegül?”
“Sizin tarçınlı kurabiyeleriniz vardı. Küçük küçük varsa bir
tabak ondan..”
“Hay hay efendim. Yalnız peşinen söyleyeyim. O kurabiyelerin
aslı Feride Hanım’ındı. Kendisi rahmetli oldu. Onunkiler kadar değil ama ben
anısına yapmaya devam ediyorum.”
Birinin ölmüş olması ortamda bir sessizliğe sebep oldu.
Ayşegül bu havayı dağıtmak istercesine
“Allah rahmet eylesin. Olsun eminim onlar da çok güzeldir.” dedi.
Adam hafif aksayarak tezgâha yöneldi.
Beyaz badanalı duvarda dükkanı işletme belgeleri ve gri bir
fotoğraf vardı. Küçük bir zabıtanın kestiği ceza kağıdı da konmuştu. Her şey
sararıp solmaya yüz tutmuş gibiydi. Bu dükkânın mevsimi sonbahardı. Cihan,
dikkati duvarlardan üstüne çekmek için hafif öksürdü. Ayşegül ne diyeceğini
bilemeyerek Cihan’a baktı. Henüz daha samimi olamamış yeni tanışmış birileri
gibiydiler. İkisi de bir rahatlasa gece boyu hiç susmayacak gibiydi ama işte o
küçük buz erimeliydi.
“Geldiğini görünce sana yazmak istedim, tabi instagramdan..”
“Öyle bir esti, uzun zaman olmuştu. Kızları bir göreyim
dedim” Cihan en küçük fırsatı kaçırmayarak
“Sadece kızlar mı ya ben” dalga geçti.
Ayşegül eline vurarak “Hemen şımar, hiç kaçırma”
Aradaki buz erimişti sanki. Hayatlarının kısa özetini
geçmeleri bittiğinde salepler bitmiş 2. Bardak çaya geçilmişti. Kasadaki adam
uykulu gözlerle onlara bakıyordu. Ayşegül adamı göstererek “Artık gitsek iyi
olacak. Baksana bizimki ayakta uyudu uyuyacak.”
“Onu boş ver sana başka bir şey diyeceğim.”
“Şimdi heyecanlandım bak”
“Artık buraya geri dönsen?”
“Geri mi, Cihan ben hayatımı kurdum ve zor bela kurdum.
Buradan taşınmamın sebeplerini en iyi sen bilirsin.”
Cihan kolay kolay vazgeçmeyeceğini belli eden sakin ses
tonuyla konuşmaya devam etti.
“Burası senin kaçıp güya saklandığın şehirden on kat daha
kalabalık ve karışık. İstanbul burası. Arayan sanmıyor musun ki seni
bulamayacak?” Ayşegül kollarını masadan çekerek geriye yaslandı. Kollarını
bağlamıştı. Bir anda ikisi de gerilmişti.
“Ben mutluyum. Sana bu kelime ne ifade ediyor bilmiyorum ama
ben halimden memnunum. Artık neyden korkacağım? Annemin ölmesinden mi babamın
kaçmasından mı?” Ayşegül paltosunu sırtına geçirerek konuşmaya devam etti. “Ben
en korkulu günlerimi bırakıp gitmekle ne kadar uğraştım şimdi hiçbir şey
olmamış gibi buraya dönemem. Belki de gelmem hataydı.” Çantasını alan Ayşegül’e
üzgün gözlerle bakarak o da kalktı. Hesabı masaya bırakıp “Misafirsin itiraz
istemiyorum”
Üsküdar sahil rüzgarlıydı. Hafif uğultuyu kulaklarında ve
yüzünde hissediyorlardı. Ayşegül arabasının yanına gelince duraksadı. Cihan da
hemen yanına park ettiği arabaya girdi. Ayşegül korna çalıp selam verirken
Cihan’dan bir tepki bekledi. Ona bakan korku dolu gözlerle kalakaldı. Arabanın
kontağını kapatıp cihanın arabasına koştu. Kapıyı açıp içeri baktı. “Sen iyi
misin?” Cihan elindeki notu Ayşegül’e uzattı. “Buradan gitmeliyiz.”
.

Yorumlar
Yorum Gönder