POFUDUK BULUTLA ALAKASI YOKTUR
Bir dostun paylaştığı şefkatli notaların yanından yazıyorum. Sarılıp
sarmalayan annenin şifası yanınızdan, çantanızdan, kalbinizden, kabin boy
bagajınızdan eksik olmasın.
Sevmek ve sevilmek. Bu iki kocaman anlamlı verginin,
hediyenin tadını çıkarmadan geçen zamanlarımız kaç saat? Bir ömürden eksik 10-20-30
dakikalar mı? Bize gerçekten yazık. Sen de onaylasana dostum beni. Haksız mıyım?
Hahaha delisiniz siz. Bu satırlara kadar geldiğiniz için. Kelimelerimin
yüzlerini narin parmaklarınızla okşadığınız için.
Kendi köşelerimiz de duvar diplerimizde elinde zekâ küpü, hiçbir
yolunu düşünmeden oyuncağı çözmeye çalışır gibiyiz. Dizlerimize dek çekilmiş
sarı çoraplar. Bir çoğumuz oyunu çözemeyecek. Her yüzde tek renk olmayı
başaranlar ise bıkıp usanacak. Yeni şeylerin peşine düşmek bir tutku olacak. Mesela
güçlü zeminde yeni heyecanlar aramak. Sabit bir zemin. Kimse bataklıkta uzanmak
istemez. İp atlanmaz, çorapla kayılmaz. Kim sever bataklığı? Ne dedik, sağlam
zemin, tam üstüne bastığınız. Şıpıdık terlikler sabah gün doğarken halılarda
sürünecek. İşi olanlar işe gidecek. Biz ne yapacağız?
Yetişkinlerin meşguliyetinden faydalanıp küçük
yaramazlıkların peşindeyiz. Kendimize haksızlığın kralından iki yumurta kırar
gibi ruhumuzu kıracağız. Ruhumuzdan tatil olmak, ölünce maalesef. O da ruhumuz
olmayınca hiçbir işe yaramayan bedenimiz için geçerli. Yoksa ruh ebedidir. Niye
incinir bu kadar anlamadım. Gerçekten anlamadım. Anne baba biriniz anlatabilir
mi?
Sonra evimiz de herkesin işi olunca çıkıp gittiği evimiz de
daha çok kalmaya başladık. Bizim hikayemiz böyleydi. İlk büyük dalgalar,
boğulmalar, acılar. Gözyaşlarımız böyle akmayı nereden öğrendi? Karnımızdaki o
taş, boğazımızdaki her düğüm, hıçkırıklar, kabuğu dökülen dünya şoku. Bunlar yaşanırken
neden ağladığını bulamaz hale gelişimizi doğum günlerimize denk getirip
kutlayabiliriz.
Biz değişen dünyanın, 67-77 kuşağının yetiştirdiği
çocuklarız. Onlar da şaşkın. Hiç bu kadar kolay yaşamamışlardı. Kolay derken
para arttı ama sorun en güçsüz ve yetersiz hissettikleri çağdalar. İyiler iyiliklerini
de büyüttü. İçindeki kötülüğü susturamayanlar yine çocuklarına, ailelerine
zarar verdi. Sevilmeyen çocuklar anne baba olunca şaşkına döndüler. Sevgi eksikliği
olanlar keşke sadece sevgisizlikleriyle kalsalardı, etraflarına bulaştırmasalardı. Keşke içimizdeki sevgisizliği beslemeye bu kadar hevesli olmasaydık. Herkes bu konu da biraz suçlu, biraz masum. Dünya'ya olmadı artık Cennete kaldı güzelliklerin en güzeli sevgi.
Ne kadar kaybolsak da, o yerlere düşmüş bir daha kalkmış
serseriler olsak da, evimiz de yalnız olsak da bizi sevenler ve sevdiklerimiz
bizi iyileştiriyor. Bu dünyanın, zıvanadan çıkışların, 21. Yüzyılın delinmiş
ozon tabakasının zararlarını bile sevgi sarıyor. Bugün denk geldiğim çok
değerli bir söz var.
“Sevdiğinden nefret edemezsin diye bir şey yoktur. Gerçek şu
ki sevdiğinden asla nefret edemezsin.” Kızsan da olmuyor. O yüzden tüm
sevdiklerimi affetmek istiyorum. Bir gün kendimi affettiğim gün, suçlamadığım,
eksikliklerim yüzümden kendimi hırpalamadığım zaman affedeceğim.
Zaman doldu. Sevmek sevdiğimize istediklerini vermek de
değildir. Onlar için onların bilmediği zamanlarda çabalamak da aslında. Şefkati
ve merhameti sevgiyi moraran, kanayan, duvara toslayan ruhumuza sarıp sarmalamak
istiyorum. Yorgunum ama istiyorum. Ballı tereyağlı ekmekler!

Yorumlar
Yorum Gönder